Okunaklılık ve Okunabilirlik

Yazı karakterleri için hazırlanan gelmiş geçmiş en ünlü ilan 1932 yılında, Eric Gill‘in bir arkadaşı (ve bazen sevgilisi) olan Beatrice Warde adlı bir kadın tarafından yazılmıştı; Warde 1920 ve 30’larda Monotype Corporation’ın yüzü ve sesi olmuştu.

Warde’un 1923 yılındaki bir parti sırasında çekilmiş anlamlı bir fotoğrafı var. Kasvetli takım elbiselerini giymiş, hepsi de kendilerinden -haklı olarak- gurur duyar gibi görünen otuz yazı insanı kuşatmış çevresini: Bu adamlar Amerika’nn harf dökümhanelerinin yönetimindeydiler ve Amerikan harflerinin görünümünden hep birlikte onlar sorumluydular. Ama hiçbiri Warde kadar kendinden emin görünmüyor, elbise giymiş, alaycı bir gülümsemeyle, ellerini kucağına koyup oturmuş olan tek kişi o, işlerin idaresinin onda olduğundan fazlasıyla emin. Daha yirmilerindeydi ama aşırı meşgul bir kadındı, sadece önemli grafik tasarımı dergisi The Fleuron’da yazı karakterleri hakkında uzun metinler yazmakla kalmıyor, aynı zamanda sarsıcı manifestolar yaratıyordu (genellikle Paul Beaujon takma adıyla yapıyordu bunu, çünkü tipografi topluluğunun bir kadının söylediklerine pek ilgi göstermeyeceğini düşünüyordu).

7 Ekim 1930 günü Beatrice Warde, Londra’da hemen Fleet Caddesi’nin arkasındaki St Bride Enstitüsü’ndeki İngiliz Tipograflar Loncası’nda bir konuşma yaptı. Warde bir Amerikalıydı ve iletişim dilinde ustaydı. Surrey’de, dizgi makineleri ve yazı karakterleri üreten öncü şirketlerden bri olan Monotype Corporation’da halkla ilişkiler yöneticisi olarak kendisine en uygun işi bulmuştu. En büyük başarısı esin kaynağı olmak, müşterilerine -matbaacı ve tasarımcılara- yaptıklarının sorumluluklarını ve ihtişamını hatırlatarak cesaret vermekti. “Benim asıl başarılı olduğum şey,” diyordu 1969’da ölmeden kısa bir süre önce, “bir topluluğun karşısına hiç hazırlanmadan çıkmak, sonra 50 dakika boyunca onları oldukları yere çivilemekti.”

Neden bu kadar kesin konuşuyordu? Çünkü kendi öğretisine, biraz deli gömleğine benzeyen o öğretiye sarsılmaz bir inancı vardı. Tersini söyleyerek övünse de, İngiliz tipograflarına yaptığı konuşmanın bir sürü hazırlık aşamasından geçtiği kesindi, başlığından bile belliydi bu: “Kristal Kupa, ya da Baskı Görünmez Olmalı.”

Beatrice Warde Printing Office
Sağlam kafalı bir kadından sağlam sözler (Albertus’la yazılmış). Ülkenin hemen her matbaasında Warde’un bu el ilanı bulunurdu.

Onun yalın ve sağlam kuramına göre en iyi yazı karakterleri sadece bir fikri iletmek üzere var olurdu. Farkedilmesi gerekmiyordu, beğenilmesi hiç gerekmiyordu. Bir okur bir sayfanın üzerindeki bir yazı karakterinin ya da mizanpajının farkına ne kadar varıyorsa, tipografi de o kadar kötü demekti. Onun şarap benzetmesi hoş ve olgundu, belki artık çok bayatlamış gibi gelebilir: kadeh ne kadar temiz ve saydam olursa, içeriği o kadar takdir edilir; bol çizgili E’nin bir kale kapısına benzediği o eski gotik yazı, yani gösterişli ve içini göstermeyen altın kadeh ona göre değildi.

Ayrıca okunaklılığı okunabilirlikten ayırt ederek önemli bir noktanın altını çizmişti. Daha büyük olan bir yazı karakteri ille de daha okunabilir olmaz, ama bir göz doktorunun sandalyesinde bakıldığında daha okunaklı olabilir. Bağıran konuşmacı daha çok işitilebilir: “Ama iyi bir konuşma sesi, ses olarak algılanmayan bir sestir. Bir kürsüden gelen bir sesin iniş çıkışlarını ve konuşma ritimlerini dinlemeye başladığınız an uyuyakalmak üzere olduğunuzu çok iyi bilirsiniz.”

Baskı da öyledir. “En önemli şey,” diyordu Warde, “onun düşünce, fikir ve görüntüleri bir akıldan başka akıllara aktarmasıdır. Tipografi biliminin bir ön kapısı varsa, budur işte.”

Bir kitapta tipografın yaptığı işin bir odanın içindek, okurla “yazarın sözcüklerinden oluşan manzara” arasında bir pencere açmak olduğunu söylüyordu. “Tipografın yaptığı pencere çok güzel bir vitrayla süslenmiş olabilir, ama pencere olarak işe yaramaz; yani seyredilecek türden, gotik metin gibi zenginliğiyle göz kamaştırıp seyredilen, ama ötesini göstermeyen bir yazı kullanılabilir. Ya da benim saydam ya da görünmez tipografi dediğim şeyle çalışabilir. Evde bir kitabım var, tipografisi gelmiyor gözümün önüne; onu düşündüğüm zaman gözlerimin önüne sadece Paris sokaklarında dolanan Üç Silahşörler ve arkadaşları geliyor.”

Alkışlar arasında yerine dönen Warde’un sözlerini tereddütsüz kabul edebiliriz. Kümse  okuması güç olan ya da gözü rahatsız eden bir kitap istemez. Ama onun seksen yaşına varmış bakış açısı artık sınırlayıcı görünüyor, kuramları da gösterişli olanı engellerken ilginç ya da deneysel olanı cesaretlendirmiyor. Warde yeni sanat hareketlerinin geleneksel tipografi değerleri üzerindeki etkilerinden ürkmüş olabilir; eğer böyle olduysa, bu bir tür ksenofobi sayılır. Yazı karakterinin kendisinin de bir mesaj olabileceği fikrini reddetmek (onun heycanlı ve çekici olabileceğini reddetmek) heyecanı ve ilerlemeyi boğmak demektir. Warde’un bu katı görüşü çoktandır terk edilmiş durumda ve artık bir yazı karakteri seçer ya da beğenirken en önemli sorular şunlar oldular: Ona biçilen role uyuyor mu? Mesajını aktarabiliyor mu? Dünyanın güzelliğine bir şey katıyor mu?

Tam Benim Tipim” Adlı kitaptan alıntı. Tipografiye biraz ilginiz varsa muhakkak okumalısınız.
 
Burda yazanların bir kısmı web için geçerli olsa da ağırlıklı olarak baskı, grafik tasarım üzerineydi peki web sitelerini nasıl daha okunaklı/okunabilir yapabiliriz? Genel şeylerin dışında uzun bir yazı konusu ama sizin kısaca fikirleriniz, çalışmalarınız varsa kısaca yorum kısmından veya Twitter üzerinden muhakkak öğrenmek isterim. 
Web Tipografisi üzerine 2 araç ;
Typecast: Ücretli bir servis, deneme sürümü ile kısa bir süre kullanabilirsiniz.
Golden Ratio Typography Calculator