Gezginci Ruh

12365980_10153770998490238_2489451269204942887_oHiç ayak basmadığım halde bir çok ülkeyi, internet üzerinden videolar ve fotoğraflar eşliğinde hayranlıkla izliyorum. Gezginci bir ruha sahip olmadığımı anladım. Amerika’ya taşınmak için şartlarım bu kadar uygun olmasaydı, Türkiye den dışarı ayak atmazdım. Ama zaman değişti ve değişiyor, dünyanın öbür ucunda meydana gelen olaylar bizi de etkiliyor. Bugün yirmi beş yaşındayım ve otuz yaşıma kadar, hayranlıkla izlediğim o ülkelerin coğrafyalarında serüvenler yaşamak istiyorum.

Kim bilir kırk beş, elli yaşlarında belki Mars’a taşınırım.

Biterken çalıyordu;
Message To Bears – Wake Me

Bundan Sonra ve Ne kadar para sizi mutlu eder?

Bundan Sonra

Burada yazacaklarımın içeriği kişisel bir günlük gibi olacak. Sevdiğim, beni mutlu eden, faydasına inandığım şeyleri yazıp ya da paylaşmaya çalışacağım. Daha çok düşünce temrinleri* yapıyor olacağım, kendi kendime, kendim için. Notlar…

7-8 Ay önce Los Angeles’a taşındım. Belki Yasir’den esinlenip(Hikaye New York’ta geçiyor Bölüm 1: Toparlan taşınıyoruz.), LA hakkında bir şeyler bende karalarım. Bir aylığına Türkiye’ye gittiğimde, yaşanan bir kaos ortamı olduğunu, insanların çoğunun farkında olmadığını ve bir çok sebebinin, insan kalitesiyle ilgili olduğunu, inanılan değerleri akıl, bilim, sanat ve estetikle besleyememek olduğunu düşündüm.

Başkalarına ilham verme, onları besleme noktasında etkinliği olan birisi değilim. Ben kendimi nasıl besleyebilirim? Nasıl ilham verebilirim? Sanat, tasarım ve teknoloji konusunda beslenmek için neler yapabilirim? diye düşündüğüm zaman net cevaplar alamadım. Şu yazıya(Great Books for Designer to Read) göz attığımda, “Evet, tasarım’a dair, bende her ay bir kitap okuyabilirim.” dedim.

Burası günlük gibi, kendi kendime ve kendim için dedim ya, yazma konusunda iyi değilim. Yazılarda hatalar olabilir, biraz gelişi güzel yazıyorum.

*Temrin: Yineleterek alıştırma.

İlk paylaşım Startup Turkey 2014, Serdar Kuzuloğlu konuşmasından bir kısım. Az okuyan, çok izleyen biri olarak, izlediğim videolardan notları da bu şekilde paylaşmayı düşünüyorum.

Ne kadar para sizi mutlu Eder?

Para mutluluk demek değil, bir yere kadar evet! Parasız mutluluk çok zor. Parayla mutluluk çok kolay. Ama para=mutluluk çok iddialı bir kavram.

ABD’de gerçekleştirilen, dünyanın her tarafını kapsayan bir araştırma yapılmış, “Ne kadar para sizi mutlu eder?” diye. ABD’de ilginçtir $75.000 gelir insanların üst mutluluk seviyesi olmuş, yani $75.000’den sonrası, $150.000 kazanınca iki kat mutlu olmamışlar, yani birazcık daha belki mutlu olmuş yada hiç değişmemiş. Bu en yüksek Dubai’de, $300.000 gibi bir rakam çıkmış. Dubai’liler biraz şatafatı seviyor haliyle, biz orta doğulular böyleyiz ama baktığımızda, para, servet doğru orantılı bir şey değil. 1 milyonum varken 1 birim, 2 milyonum varken 2 birim mutluyum! Böyle bir şeyden bahsetmemiz de mümkün değil. Bir şeyi para için yapmaya başladığınız anda işin her bileşeni için espirisi kaçmaya başlıyor. Mesela “Bir gönüllülük hareketi başlatıyoruz, yaşlı insanlara kitap okuyacağız, var mısınız?” Eminim bir çoğunuz buna gönüllü olarak katılırsınız. Hoşunuza gider, bir sayfa, iki sayfa bir şeyler paylaşırsınız. Ama desem ki “Yaşlılara kitap okuyacağız, saatine 1 lira veriyorum.” bir sürü olay var, şimdi saatine 1 lira olcak iş mi? Bu yapılır mı, yapılmaz mı? Bin tane araya başka türlü hesaplar girer. Para bütün iyi niyeti bozar. Bir insanla para odaklı bir ilişkiye girmeniz başka, duygusal ilişkiye girmeniz çok başka sonuçlar doğurur.

Not: Bu yazı, sonra yazarım üşengeçliğini yenmek üzere 45dk gibi kısa sürede düşünülüp yazılmıştır.

Biterken çalıyordu: Meiko Kaji – Ingabana

Görsel algılama üzerine notlar

Göze gelen görüntülerin, daha önceden beyinde var olan bilgilerin ve o andaki durumun etkisi altında değerlendirilip görülmesidir.

Beynimize bir takım deneyimlerimizle, yaşantılarımızla, çevremizle olan kültürlenmemizle edindiğimiz, beynimizde oluşan şemalar ve dosyalar var. Bizler ise bu dosyalardaki bilgilere göre, gözümüze gelen görüntülere göre yorumluyoruz.

Örneğin, yılan korkusu olan bir insan, ormanlık alanda yerdeki bir ağaç dalını yılan zannetmesi.

İlizyonistler ve sihirbazlar özellikle bunu çok iyi kullanıyorlar. Bizim daha önceden var olan bilgilerimizi, beynimizin içindeki şemaları ve dosyaları farklı şekilde algılamamızı sağlıyorlar.

Görsel algılamalar arayüz tasarımında da çok önemlidir. Arayüzlerin bir çoğu  grafik tabanlı ve bu bağlamda insanların, bireylerin görme yetenekleri önemlidir. Mesela trafik ile ilgili bir arayüz tasarlıyorsanız, renk körü olan bireyleri düşünmeniz, işin içine katmanız gerekir.

Bütün psikolojik olaylar, koşulların elverdiği ölçüde tam ve basit olma eğilimindedir

Aslında her şey basit ve tam, biz biraz karmaşıklaştırıyoruz.

Sinema, reklamlar, propagandalar buralarda da yoğun olarak kullanılır. Hatta gözümüz saniyede 25 görüntüyü seçer. 25 görüntünün içine bilinçaltı reklamlar yerleştirilebilir.

Gestalt psikolojisi, bilişsel süreçler içerisinde özellikle “algı” ve “algısal örgütlenme” konularında yoğunlaşmış psikoloji teorisidir.

Gestalt psikolojisinin çalışma şekline göre arayüz tasarımında kullanımı;

1- Yakınlık

Kullanıcı belirli bir anda ancak ekranın bir bölümünü görebilir (odaklanabilir). Birbirine yakın olan nesneler aynı anda görülebilir. Uzak olanlar aynı anda görülemez. Birbirine yakın olan nesneler birbirine ait olarak algılanabilmektedir.

Mantıksal nesneler gruplar halinde dizilebilir.

Örnek: İsim ve adres girişinin aynı gruba dahil edilmesi.

Örnek: Grup elemanları aynı anda görülebilecek bir biçimde ekranda bulunmalıdır.

2- Benzerlik

Kullanıcı aynı renkte olan ya da aynı biçimde olan nesneler arasında mantıksal ilişki kurar ve/veya birbirine ait olduğunu düşünür.

Arayüzlerde kullanılan şekillerin renk ve biçim tasarımında ortak standartlar belirlenmeli.

Örnek: Aksiyon düğmeleri aynı boyda ve renkte yapılabilir. (oklar, play, stop, pause vb.)

3- Balans

Kullanıcı düşey ve yatay olarak simetrik düzenlenmiş ekranları daha çok tercih eder.

Pencereler öyle ayarlanmalıdır ki beyaz boşluklar eşit aralıklarla dağıtılmalıdır.

Örnek: Geniş boş alanlar genellikle nesnelerin belireceği boş yerler olarak yorumlanır.

4- Sıra

Kullanıcı genellikle pencereyi yukarıdan aşağı ve soldan sağa doğru tarar. (latin kökenli batı alfabe sistemlerinde)

Pencere içindeki nesnelerin sıralaması kullanıcıların ihtiyacı doğrultusunda doğal bir sıralama ile gerçekleştirilmelidir.

5- Hareket

İnsan gözü hareket eden ya da renk ve biçim değiştiren nesnelere daha çok duyarlıdır. Bu tipte nesneler daha dikkat çekicidir.

Şekil, renk ya da yer değiştirme kullanılarak kullanıcının dikkati bazı nesnelere çekilebilir. Ya da ekrandaki kullanıcının o anda bakmadığı bir bölgeye bakması sağlanabilir.

İsmail Neler Yapıyor ve Müspet Bir İş

Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı kitaptan bir kısım.

– Bana müspet bir işimiz yok gibi geliyor…

– Müspet bir işten kastın nedir? Herkesin inandığı aklın bir lahzada kavradığı değil mi? Mesela hammallık! Eşya var, bir yerden bir yere gidecek, götürülecek.

– Sade bu kadar mı?

– Ama sizin aklınızla, yani mantığınızla hepsine itiraz edilebilir! On dakika, hatta beş dakika, üc dakika üzerinde düşünmek her işi gülünç yapabilir. Her hangi bir şeyi mantığın dışına çıkarmamız için ona biraz dikkat etmemiz kafidir.

Dostum, işler bizden sonra dünyaya gelmişlerdir. İşleri onları görecek adamlar icat eder. Biz de bunu icat ettik. Bunu bizden evvel kimsenin düşünmemesi veya başka şekilde düşünmüş olması müspet olmasına mani midir, sanıyorsunuz? Biz bir iş yapıyoruz, hem mühim bir iş…

Benzer işleri yaptığımız arkadaşlar ile kendi aramızda çay, kahve sohbetlerinde konuşurduk hep. Herhalde bizim yaptığımız işi koli taşımak gibi bir şey zannediyorlar. “10 koli var, 1 dakikada taşısa 10 dakikada biter bu iş.” gibi zannetiklerini düşünüyorduk. Hepimiz benzer açılardan bakıyorduk ve neden 10 birim işin, 10 birim zaman sürmeyeceğini üstümüze, iş verenimize veya farklı birimlerde çalışan kişilere açıklamaya çalışıyorduk her defasında.

Yukarıdaki kısımı okuyunca farklı bir bakış açısı yakaladım. Banada müspet gelmeyen işler vardı ve o işlerin nasıl işlediği, nasıl yapıldığı konusunda fikrim olmayan işlerdi bunlar.  Sanırım önce nasıl bir iş yaptığımızı açıklamamız gerekiyor insanlara.


Neler yapıyorum?

İş konusu açılmışken, en son Interacthings’e işe başlamadan önce içerik yazmıştım buraya. Çevremdeki kişiler ara sıra soruyor “Neler yapıyorsun, ne var ne yok?” gibisinden. Interacthings’de 3 ay kadar çalıştıktan sonra, Eskişehire’e taşındım. Günde 3 saate yakın yolda geçiyordu. Bir yandan okul vardı ve bu tempoyla okulu hiç götüremem düşüncesi, bazı özel durumlar ve Amerika’ya gitme durumum vardı, sonrasında kesinleşti, haziran gibi gitmeyi planlıyorum. İstanbul güzeldi fakat yeni bir işe girip o karmaşaya, koşuşturmaya biraz ara vermek istedim.

ismailkose_me
Bu haftasonu İstanbul’dan Eskişehir’e taşınıyorum. Eskişehir’de olan geliştirici tasarımcı arkadaşlar tanışalım, toplaşalım.
12.09.2014 14:51
ismailkose_me
@ismailkose_me belli bir süre freelance devam edeceğim, okula odaklanacağım. Istanbulu şimdiden özledm, metrbüs ve trafiği hatırlayınca gçti
12.09.2014 14:55
ismailkose_me
@ismailkose_me okuyamadığım kitaplar, geçemediğim dersler, bitiremediğim projeler, yapamadığım spor, oynamadığım oyunlar düşünsün şimdi.
12.09.2014 15:15

Gerçi ne çok fazla kitap okuyabildim ne de düzenli spor yapıyorum. Spor için hala geç değil. 2 hafta sonra başlama kararı aldım, bu sefer kesin.

Şu an ise tek tük freelance iş geliyor onlarla uğraşıyorum ve Eskişehir’de tanıştığım bir yazılımcı ile beraber bir oyun geliştiriyoruz. (ilk oyunu yayınlandık bu arada. Colorful Shapes)

Dribbble profilimde Sketch App için ücretsiz bir şeyler yaptım.

Blog’unda temasını değiştirdim yakın zamanda ince ayarlar yapmayı planlıyorum.

Mücadeleye devam, sağlıcakla.

ismailkose_me
-Vizeniz onaylandı, tamam. -Şimdi ne yapmam gerekiyor? -Tebrikler, her şey tamam. Gidebilirsinz. -Bu kadar mı? Gidiyorm o zamn. -iyi şanslr.
7.01.2015 22:22

İçim sımsıcak. İçim kıpır kıpır.

Şimdi artık yazabilirim. Çünkü nasıl yazacağımı, hangi biçimde yazacağımı, şimdiye kadar Osmanlı alimleri ve edipleri hiç kullanmamış olsa da hangi şekli tutturacağımı biliyorum. İçim sımsıcak. İçim kıpır kıpır. İçim lale tarlası. İçim Fasl-ı gül. Bu defa, kağıdın üzerine düşmeden donuveren damlacıklara dönmeden içim, yazabileceğim.

Diyordu Nazan Bekiroğlu, “Nun Masalları” adlı kitabın “Hat ve Rasat” adlı hikayesinde.

Farklı işler yapsakta, buluşsal bir işe başlamadan önce bazen farklı hislere kapılabiliyoruz. Sanırım bu hisler yukarıda yazanlardan daha iyi tarif edilemezdi. En azından benim için, yazmak yerine tasarımlamak konulduğunda çok yabancı gelmiyor. Tamam, lale tarlaları olmayabilir içimde ama olsa güzel olurdu.

Önümüzdeki ay Interacthings‘in çekirdek kadrosunda tasarımcı olarak yer alacağım. Adem sağolsun, içim sımsıcak, içim kıpır kıpır.

İncinen incitenden

Olgun insan olabilmenin genel kurallarından biri belli ki incinmemek. Öyle demiş Alvarlı Muhammed Lütfi “Efe”.

Âşık der incitenden
İncinme incitenden
Kemâlde noksan imiş
İncinen incitenden.

İncindiniz, kırıldınız bir şeye, bilmeden belki de fark etmeden. Kabullenmek durumunda kaldıklarınız oldu belki de bir türlü unutamadığımız, kabullenemediğimiz pek çok şey.

TEKRAR ET-mek

Bu yazının içeriği “Basitlik Kanunları” adlı kitaptan alıntıdır. Her ne kadar alıntı yapmak istemesemde, yazmadan duramadım. Kitabı tekrar karıştırdıkça bazı şeyleri ilk okuduğumda kaçırdığımı, dikkat etmediğimi fark ettim. Buyurun devam edin;

Birkaç yıl önce, İsviçreli tipografik tasarım ustası Wolfgang Weingart’ı, Maine’de, o zaman düzenli olarak açtığı yaz okulunda bir ders vermek için ziyaret ettim. Weingart’ın her yıl tamamen aynı giriş dersini verebilme yeteneğine hayret ettim.

“Sıkılmıyor mu?” dedim kendi kendime. Bana göre aynı şeyi tekrar tekrar söylemenin bir anlamı yoktu ve açık konuşmak gerekirse usta biraz gözümden düşmüştü. Ancak sanırım üçüncü ziyaretimde farkına vardım ki, her ne kadar Weingart hep aynı şeyi söylese de, onu her seferinde daha basit şekilde söylüyordu. Temelin temeline odaklanarak, bildiği her şeyi, iletmek istediği şeyin yoğunlaşmış özüne indirebiliyordu. Sergilediği bu benzersiz örnek, öğretme heycanımı yeniden ateşledi.

Kendinizi TEKRAR ET-mek huzursuz edici olabilir, özellikle de ne yaptığını bilen biriyseniz-ki hemen herkes öyledir. Ama utanmaya gerek yok, çünkü tekrar işe yarıyor ve Amerikan Başkanı ve diğer liderler de dahil olmak üzere bunu herkes yapıyor. Slate.com’un, George W. Bush’un 2004’te yeniden seçilmesine ilişkin yazısının başlığının da desteklediği gibi, basitlik ve tekrar birbiriyle ilişkili: “Basitlik, basitlik, basitlik.” Seçim kampayasında Bush terörizm ve Irak hakkında aynı basit mesajı tekrar tekrar verdi.

Sanatçı Mike Nourse “Terör, Irak, Silahlar” başlıklı 2004 yılı video çalışmasında bu noktaya parmak bastı.

Nourse Irak’a saldırının arifesinde Bush’un televizyondaki konuşmasıyla işe başlıyor ve yoğun olarak tekrarlanan üç sözcüğün geçtiği bütün bölümleri çıkarıyor: “terör”, “kitle imha silahları” ve “Irak”. Nourse sadece bu kısımları bir araya getirdiğinde ortaya çıkan video, konuşmanın yüzde onunu oluşturuyor. Akabinde Amerika’nın Irak’la savaşa girmesine şaşmamak gerek; bunun temelinde yatan, pek çok Amerikalı’da, Irak’ın Amerika’ya karşı terör faaliyetlerinde kullanacağı kitle imha silahlarına sahip olduğu algısının yerleşmiş olmasıydı. O zamanlar ben de pek çokları gibi kesinlikle ikna olmuş ve korkmuştum, ama nedeninden emin değildim. Şimdi biliyorum. Tekrar işe yarıyor.

Türkiye’de dijital yayıncılık üzerine tespitler

Tek tek re-tweet edip takipçilere işkence çektirmemek için, şunlar şöyle bir kenarda dursun;

Okumaya devam et

Kalp Hastalığı

Meyer Friedman. Adını büyük olasılıkla hiç duymadınız ama hiç de yabancınız olmadığını göreceksiniz birazdan. Doksan yaşındayken 2001 yılında vefat eden Friedman, uzun seneler San Francisco’daki muayenehanesinde sayısız hasta bakmış bir kalp doktoruydu. 1950’lerin sonlarında o ve meslektaşı Ray Rosenman, kalp hastalığı olan hastalarındaki benzer yönleri fark etmeye başladı. Kalp hastası olmalarının nedeni sadece yedikleri veya genleri deildi. Nasıl bir hayat sürdükleriyle de ilgiliydi hastalıkları. Friedman, bu hastalar üzerinde yaptığı gözlemleri şöyle yazıyordu;

Hastalarda, aşırı bir rekabet güdüsü, saldırganlık, sabırsızlık, acelecilik gibi karmaşık kişilik özellikleri var. Bu özellikleri sergileyen kişiler, kendileriyle, başkalarıyla, şartlarla, zamanla ve bazen de hayatın kendisiyle sürekli, bitmek tükenmek bilmeyen, çok zaman da sonuçsuz kalan bir mücadele içinde gibi görünüyorlar.*

Bu kişilerde kalp hastalığı görülme ihtimali, benzer özelliklere, egzersiz ve yeme alışkanlıklarına, aile geçmişlerine sahip diğer kişilere göre daha yüksekti.

* : Meyer Friedman ve Ray H. Rosenman, Type A Behavior and Your Heart (New York: Alfred A. Knopf, 1974), 4.
Bu yazı Daniel H. Pink’in Drive adlı kitabından bir alıntıdır.

Ustalık

Kişinin yaptığı iş, yeteneğine uygun mu diye
Onu seyretmen gerekmez.

Sadece gözlerine baksan kafi.
Sos yapan bir aşçı, ilk kesiği

Atan bir cerrah
Konşimento dolduran bir memur

Hepsinin yüzünde aynı kendinden geçmişlik…
Çalışırken kendilerini unuturlar.

Benliğini unutup objeye dalan o bakış
Ne güzeldir.

W. H. Auden