Sırrını çözemediğimiz iç çekişler İkindi güneşi vurmuş dağınık…


Sırrını çözemediğimiz iç çekişler…
İkindi güneşi vurmuş dağınık odalarda, sınırların dışına çıkma isteğidir aslında. Zaman geçmez bir türlü. Belki de yanlış yerlerdeyizdir.

Herkezin içindedir aslında bütün cevaplar, insan arar başka yerde. Hayal kurar yada geçmişte yaşadığı, bir anın güzelliğinin farkında olmadığını düşünür. Hayal kurduğu müddetçe o anı yaşar, o tek bir saniyeyi. Kurar belkide başka bir hayal, gözleri kapalı, ikindi güneşini yüzünde hissetmenin huzurunu, etraftaki seslerin ritmini. İnsanı rahatlatan bir sarı kapsar her tarafı, oturmak istersiniz sadece, hareket etmeden, istif dahi bozmadan.
Saatlerce…

Şimdi bütün bunlara rağmen suç kimde?

Belki çok farklı şeyler anlatıyor, kimileri için.

Şu günlerde konuşulan, nükleer santral. Bu konudaki bazı şeyleri çok gereksiz buluyorum. Tamam Dünya’mızı koruyalım, kirletmeyelim ama bunları internetten paylaşması, yazması, söylemesi, vay efendim şöyleydi yok böyleydi demesi bir tık kadar kolay.

Acaba kendimize baktığımız zaman… Dünya’nın temizliği, geleceği konusunda ne yaptıkta bu kadar yaygara çıkartıyoruz. Gerçekten faydalı şeyler yapanlar için bir sözüm yok. İş biraz da bizde bitiyor. Neyse gelelim nükleer santral konusuna, bu konu hakkında tam manasıyla bilgisi olmayanlar lütfen biraz araştırsın. Bu arada niye nükleer santral kuralım? Rüzgar enerjisi varken, güneş enerjisi varken diyebilirsiniz. Onları da biraz araştırın. Türkiye’nin yıllık rüzgar haritasına bakın…

Peki bu nükleer santral yapımının arkasında AKP değilde, CHP veya MHP olsa, hadi onlar da değil A Partisi olsa. Acaba yine bu tepki olurmuydu?  Bu karşıtlık olurmuydu? Ben pek siyaseti sevmiyorum, ilgilenmiyorum.(Olur ya birileri burdan AKP taraftarlığı yaptığımı zannedebilir.)

Yok efendim, ya patlarsa? Japonya’da patladı da ne oldu, aynısı bizde de olur. Biz de deprem bölgesindeyiz. Mersin gibi bi yere, deniz kenarına nükleer santral mı yapılır? Gibisinden çok saçma sorular dönüyor ortalıkta. Öncelikle Japonya’da ki nükleer santral 41.yılındaymış ve o santrala 40 yıl ömür biçmişler. Gerek diplomasi gerek farklı şeyler olsun 5 yıl daha özel izin almışlar, herşeyi gereği gibi yapılsaydı böyle bir facia olmayacaktı. Çernobil’de ki patlamanın sebebi ise bir deney, biraz araştırırsanız onun sebebinide öğrenebilirsiniz. Gelelim deniz kenarı olayına, dünya üzerinde bütün santraller deniz kenarına yapılır. Soğutmak için deniz suyu kullanılır.

Hidroelektrik santraller ne kadar çevreyi kirletiyor acaba?İyi saklanmış nükleer atıklara nazaran. Kullandığımız araçlar? Evdeki çöplerimiz geri dönüştürülebilir diye ayırıyormuyuz?  Bunları da bir araştırmak lazım.

Şimdi bütün bunlara rağmen suç kimde?  Herkez yılda en az 1 ağaç dikse, eminim dünya çok daha farklı olurdu.

Öyleyse oyundan mı vazgeçelim, yoksa insandan mı?

Ne kadar kocamanda olsa evdeki LCD televizyon, sinemada film izlemenin yerini tutmuyor. Ama sinemada asla tiyatro gibi olmuyor. İzlediğim film ne kadar çarpıcı, ne kadar başarılı olursa olsun, etkisi en fazla birkaç gün sürüyor da ne zaman tiyatroya gitsem haftalarca hatta aylarca aklımdan çıkmıyor ve sonra kendimi “tiyatronun yeri başkaymış” derken buluyorum, evdeki son teknoloji görüntü ve ses sistemi karşısında otururken…

Ya konserler, maçlar, müzikaller… Televizyonda aynı tadı verir mi hiç? ” Ah bende orda olsaydım!” demekten başka ne geçiyor kafamızdan? Film tek başına izleyince, sahnede birileri olmayınca, şarkılar tek başına söylenince… Bir şeyler eksik kalıyor şehirde, sinemada, tek başına olunca, insandan ayrılınca, uzaklaşınca… İşte size en basit haliyle modern insanın yalnızlığı!!! Oyunlarda öyle, neden olmasın? Çocukken oynadığım hırsız-polisin yerini tutarmı Call of Duty? Çağırırsan, ararsan arkadaşlarını, toplarsan hepsini bir köşe başına ve soğuk havaya, yağmura, çamura aldırmadan tüm kafadarlarınla birlikte bir internet kafeye gidersen, bir hafta sonu tatil günü oyuna daha da önemlisi muhabbete, arkadaşlara ayırırsan tutar! İşin muhabbeti, içinde insan olan kısmı varsa tutar! İnsanı atarsak oyunlardan, ne kalır geriye?

Büyüdük belki… Evet! Öyleyse oyundan mı vazgeçelim, yoksa insandan mı? Büyüdükçe artan sıkıntılarına ve yalnızlığına rağmen insanlar… Ölmeyen çocuk ruhumuzu ve çürümeyen hayallerimizle toplanalım bazı zamanlarda ve muhabbetler edelim, oyunlar oynayalım.Kapalı yerlerde, sahnelerde. Ne dinleyicilerimiz , nede seyircilerimiz olsun ve de asla sonu olmasın. Kendimiz için birşeyler yapalım muhabbetler edelim oyunlar oynayalım sadece kendimiz için…