Şimdi artık yazabilirim. Çünkü nasıl yazacağımı, hangi biçimde yazacağımı, şimdiye kadar Osmanlı alimleri ve edipleri hiç kullanmamış olsa da hangi şekli tutturacağımı biliyorum. İçim sımsıcak. İçim kıpır kıpır. İçim lale tarlası. İçim Fasl-ı gül. Bu defa, kağıdın üzerine düşmeden donuveren damlacıklara dönmeden içim, yazabileceğim.
Diyordu Nazan Bekiroğlu, “Nun Masalları” adlı kitabın “Hat ve Rasat” adlı hikayesinde.
Farklı işler yapsakta, buluşsal bir işe başlamadan önce bazen farklı hislere kapılabiliyoruz. Sanırım bu hisler yukarıda yazanlardan daha iyi tarif edilemezdi. En azından benim için, yazmak yerine tasarımlamak konulduğunda çok yabancı gelmiyor. Tamam, lale tarlaları olmayabilir içimde ama olsa güzel olurdu.
Önümüzdeki ay Interacthings‘in çekirdek kadrosunda tasarımcı olarak yer alacağım. Adem sağolsun, içim sımsıcak, içim kıpır kıpır.